Sık Sorulan Sorular
Psikoterapiye başlamak, mental sağlığınızı desteklemek ve duygusal zorluklarla başa çıkabilmek, kendi davranışlarınızı ve çatışmalarımızı anlayabilmek için önemli bir adımdır. Fakat hayat hiç bir zaman stabil bir dengede ilerlemez. Her zaman iniş çıkışlar, dalgalanmalar olur. Yaşadığınız her zorluk, psikoloğa ihtiyacınız olduğunu göstermez. Bu ihtiyaç kişiden kişiye değişir.
Fakat özetle, yaşadığınız zorluklar başa çıkmakta zorlandığınız süreğen bir hal aldıysa, hayattaki başarınız ve işlevselliğiniz düşmeye başladıysa, biyolojik ve fizyolojik bir temeli olmaksızın bedensel yakınmalarınız varsa, uzun süren bir üzüntü, umutsuzluk, kontrolsüz öfke hissiniz varsa ve özellikle de bu duyguları alkol ve madde ile bastırmaya çalışıyorsanız, uyku ve yeme alışkanlıklarınızda değişiklik varsa, insan ilişkilerinde zorlanıyorsanız, tamamlanmayan bir yas sürecindeyseniz, kendinize zarar verme düşünceleriniz varsa, uzun süren bir stres altında kaldıysanız, travma sonrası stres yaşıyorsanız destek almayı düşünebilirsiniz.
Bunların yanı sıra, her zaman bir zorluk olması da şart değildir. Kişi kendi tarihine, hikayesine mercek tutup, bilinçdışı savunma mekanizmalarını, çatışmalarını, dolayısıyla kendisini daha iyi tanıyabilmek, duyabilmek için koruyucu bir sağlık hizmeti ve entellektüel bir yatırım olarakta terapiyi kullanabilir.
Terapi süreci danışanın talebine, hayat akışına ve öznel ihtiyaçlarına göre şekillenir. Düzen, istikrar ve motivasyon çok önemlidir. Süre kişinin hedefine, esnekliğine ve kişilik yapılanmasına göre, bir kaç ay sürebileceği gibi, bir kaç yıl da sürebilir. Süreç içerisinde yeni hedefler belirlenip, mevcut hedefler güncellenebilir. Mevcut hedefe ulaşılıp sonrasında daha seyrek aralıklarla destekleyici bir sürece de girilebilir. Tamamen kişiselleştirilmiş bir yaklaşımla ilerlenir.
Terapi odası esasen çok konformist bir alan değildir. Her zaman mutluluk ve rahatlama vadetmez. Bu süreç çok hayatın içindendir. Dolayısıyla engebeli ve iniş çıkışları olacaktır. Bazen zorlayabilir. O oda ne tam dış dünya ne de tam iç dünyadır. Bir ara alandır aslında. Dış dünya oraya yansıyacaktır. Bu tip zorlandığınız durumlarda direnç gelişir ve ayaklarınız geri geri gidebilir. İstediğiniz an geri çekilme hakkınız vardır. Ancak tam da bu zamanlar çok kıymetlidir ve zorluklara rağmen devam edebilmek farklı stratejiler kazanmanızı sağlayacak noktalardır.
Terapide kurulan bağ esastır. Zaman içerisinde şekillenir. Yalnızca bir kaç seansta sonuç beklemek gerçekçi değildir. Hızlı geri bildirimler, tavsiyeler ve hap bilgiler beklemek faydasızdır. Kısa süreli rahatlamalar değil, uzun vaadeli ve kalıcı değişimler beklemeniz daha gerçekçi olacaktır.
Seanslara düzenli katılmak, randevularınızı takip etmek ve iptalleri zamanında bildirmek gibi sorumluluklarınız olacaktır.
Psikologlar, danışanlarının kişisel bilgilerini gizli tutmakla yükümlüdür. Bu, terapi sürecinde paylaşılan tüm bilgileri kapsar. Danışanın rızası olmadan bilgilerin paylaşılması yasaktır. Ancak tehlike durumlarında (örneğin, kendine veya başkalarına zarar verme riski) bu kuralın istisnaları olabilir.
Psikologlar, terapi süresince danışanın kendisi dışında, ailesi ve yakınlarıyla danışanın bilgisi ve izni olmadan görüşmez. Bu kişilerden gelen görüşme taleplerini karşılamaz. Bu taleplerin oluşmaması için danışanların yakınlarına terapistin irtibat bilgilerini vermemesi önerilir.
Psikologlar, danışanlarıyla profesyonel bir ilişki sürdürür ve kişisel ilişkilerden kaçınmak zorundadır. Bu etik bir sınırdır ve danışanın güvenliğini korur. Seans saatleri dışında (acil durumlar hariç) ilişki kurulmaz. Randevusuz görüşme, telefonla görüşme, mesaj gibi eylemler kendini gösterdiğinde bunlar terapi süreci içinde anlamlandırılmaya çalışılır.
Terapist sosyal ortamlarda ve sosyal ilişkiler içerisinde danışan ile birlikte yer alamaz. Danışanın seanslardan en yüksek düzeyde yararlanabilmesi için dış ortamlarda rastlandığında, gizlilik kuralı çerçevesi ve danışanın güvenliği uyarınca konuşma ortamından uzak kalmak terapistin eğilimi olacaktır.